Kayıtlar

2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

BİRTAKIM ALKOLSÜZ İÇECEKLER

Sizi özlüyorum,her kahvem arttığında, Sizi özlüyorum sütün ağzımda bıraktığı tattan kurtulmaya çalıştığımda, Çünkü sen demiştin ''süd içenle öbüşülmez'' - aynen böyle- Benim öbüşme ihtimalim yok- aynen öyle- Naneli yeşil çay bence artık çok da güzel değil, öyle gelmemişti sen demlerken Recep Evime kekik aldım inan İbrahim, Zeytinine dökecek adam yok. ve ben umarım, Batı'nın ahlaksızlığını alıp gelmemişimdir. ve umarım siz, Bir gün,günün konusuna en güzel cümleyi yazarak David People'da iki kişilik latte içme hakkı kazanırsınız. Diğer kutun dert kutun olmasın İbrahim, Metro direkleriyse senin anlayabildiklerinden olsun Recep, O gün sen öyle güzel sofra hazırlamıştın ki İbrahim, O sandı ki ona özel.- yiyeyim- O gün sen öyle güzel bir fotoğraf çekmiştin ki Recep, O sandı ki en güzel. -çalayım- O gün de bak Allah şahit  Yıldız öyle güzel '' Ben o yari esasında çok severim'' demişti ki, Biz sandık ki yarimiz var.

SANDIK LEKESİ

Resim
Bence bir insan arkadaşları üzülmesin diye intihar etmiyorsa, orda gerçekten sadakat vardır. Yaşamaya ya da ölüme sadık olmak elimizde değil. Ama üzüntüye ve ürpertiye sadık olmak kötücüllükten çıkabilecek tek kurtuluş yolu. Ya düşünsene duygusal emek denen bi şey var bu dünyada. Hani İbo ‘her Pazar saatlerimi magazin programlarına, Show TV’ye veriyorum amk’ demişti ya. O emeği bize topluyordu. Anlatacağı hikâyeler bizim duygudaşlığımız içindi. Bu emek sen, ben intihar etmeyim diye verilmişti. E senin bazen üzüntüden kakan bile geliyor, bunu biliyorum Melike. Sen söylemedikçe ben sana bunu asla hatırlatmazdım. Duygusal emek bu işte, görünmüyor ama tüm hikâyeleri topluyor. Ne İbo’dan dinleyeceğimiz magazin haberleri ne de senin hüzünlü kakan bir anlamsızmış gibi görünse de ben bu yükün taşıyıcısı olduğumu çok iyi biliyorum. Yani şöyle düşün: Şehirler sifon sesleriyle dolu, her an bi sifon çekiliyor. Ama sen sadece apartmandakileri duyabiliyorsun. Hem de gecenin en depresyon...

DATE BALLADI

Sözleşmiştik, gelecekti Teyzesi yemeğe çağırmış Yemekten sonra gel dedim Ordu evinin ordan dolmuş var, 10 dakka      Ya keşke yakın otursaydın, üşendim Ya atla gel işte, çok yakın       3 yaşındaki kuzenim bizde kalacak, bugün ve yarın çocuk bakacam 1,5 litre ice tea almıştım sana ikram etmek için -Haram olsun! Yazdım ama yollamadım. Seks de kul hakkıdır, buna inanıyordum. Ama Allah ile kul arasına da girmek istemiyordum.                                                        Recep

bu yazının başı var sonu yok.

-İstanbul-Elazığ gidiş bileti almak istiyorum. - Dönüş? -Dönüş. Dönüş yok. Bunca zamandır tüm biletlerimi gidiş-dönüş olarak almıştım.Verdiğim cevabı kulaklarımın duyması, bilet satan adamın neden geç cevap verdiğimi anlamaya çalışmak için kafasını kaldırıp yüzüme bakması ya da benim öyle sanmam asırlar sürmüştü. Bu umarsız kulak-beyin yolculuğu bittiğinde anladım ne yaptığımı,Elazığ'da güzel insanlarla geçirdiğim güzel günün, hissettiğim derin mutluğun,beklentilerimin fazla fazla üzerinde olan o şehrin,aldığım hediyelik cevizli sucukların sanki hiç bir anlamı kalmamıştı. Bileti aldığımda elimdeki küçük poşet ağır gelmişti.Havaalanındaydım,duvara yasladım ve geçmesini bekledim gün içinde hissettiklerime ettiğim ihanetin geçmesini.Geçtiğini hissettiğim anda, yürüyüp kendime bir filtre kahve söyledim. Televizyonda önemli bir maç vardı,umrumda bile değildi yine de skora baktım baktığımı görebildiğime kendimi ikna etmek için. Kulaklığımı taktım, hala pilli MP3'ten müzik dinliyo...

kedilerden sen anlarsın,konuş onlarla.

Ülke karmakarışık,içimden de kafamdan da karışık,inanırsın. Bu yazdığım cümle ne kadar da kendini çok önemseyen bir insan cümlesi, neyse ki ben biraz öyleyim,başkasının söylemesine lüzum yok tekrar. Yalan değil,o akşam huzurluydum,hem tuhaf belki ama o gün kimse kimseyi öldürmemişti,bugün keyfimi hiç bir şey bozamaz demiştim. Bu yazdığım cümle ne kadar da kibirli bir insan cümlesi,neyse ki ben biraz öyleyim,başkasının söylemesine lüzum yok tekrar. Ailemin yanından dönerken,bazamın altına köşe bucak sakladığım lise günlüklerimi de yanıma almıştım, onları okuyacaktım,kendimle biraz dalga geçecektim (hofh yine şebnem ferah şarkısı yazdım sanki) Sonra ne zaman televizyonu açmıştım da ne zaman yarışmadaki kıvırcık saçlı çocuk şarkı söylüyordu da ne zaman Mustafa Sandal'la Gülben Ergen barışmış da yan yana oturuyorlardı ve ben ne zaman ağlamaya başlamıştım,hiç anlamadım. Daha da anlamadığım Mazharla Özkan'ın soyadlarını bilirken,neden Fuat'ın soyadını bilmiyordum,Fuat silik mi...
Bazen ölüm sana gelmez,sen ölüme doğru gidersin. Öyle gibi durumlarda,ölüm çapkın bir erkek gibidir, ''kovalamam ama gelse öperim'' der,yoksa seni öpeceği falan yoktur, denk gelmiştir.

SONUNDA BARIŞ KAZANACAK.

Resim
Sonunda Barış Kazanacak  da  sonunda nişanlandı. Biliyorsunuz bu onun facebook niki. Herkes bi dönem facebook u nikli kullanır. Bu geçiştir. Sürekliliğe ‘ever’ilecek bir hayatın anahtarıdır. Evliliğe olan vurgumu ‘ever’ ile yapıyorum demektir. Bizim sorunumuz sürekliliğe götürecek bu anahtarı yutmuş olmamızdır. Niklilerin ise her devre uygun anahtarları her zaman var ve var olacak. Hayatındaki dönemsel barış saplantılarının üstesinden gelmek için mi yoksa evliliğin güvenli duvağına gerçekten inandığı için mi bilmiyorum ama SBK yuvadan uçtu, timeline’ımdan öylece uçtuuu uçacak. Beni bu göç yolunda bi alçak iniş gibi kullandı gibime geliyor nedense. Arkasından bakarken de, onun gittiği yoldan daha fazlasını ona bakarak, her beğenisini okuyarak ben kendi başıma kat etmişim sanki. Yani ne giden ne gelen birbirini aratmıyor, aratmak ne! umurlarında bile değiller birbirilerinin. Önemli olan mutlaka birilerinin gidip birilerinin gelmiş olması gerçeği. Bi de bu durumun sonsuz tatmini...

SÜD

Resim
                                                                                                                         10.08.2015         23:35                             Biraz bisiklete bindim,geldim. Bu kez sakızımı çöp kutusuna isabet ettiremedim,moralim bozuldu.Cidden de yaptığım işle alakamın olmadığı günler.Bunu yazarken,süd içiyorum. sen demiştin ''süd,zehri alır ama süd içenle öbüşülmez ''. Doğru. Süd içiyorum çünkü bugün size dünyanın en mutlu insanını açıklayacam.                           Dünyanın en mutlu insanı: ...

Kunduram Sandukam Zembilim

Resim
                                         Bu sabah otoparktan gelen alarm sesiyle uyanmam gereken saatten 15 dakika önce uyandım,bilinçsizce hemen cama koştum elinde vink vink öten araba anahtarı olan  atletli bir amca gibi,ellerime baktım,anahtar görmeyince ayılmışım,OHH ALLAM İYİ Kİ ARABAM YOK.                       Mart'ın bize verdiği en güzel insanın doğum gününün ertesinde,hani Samatya'ya inmiştik de,kahvelerimiz bitmişti de sen sigaraya uzanmıştın(sen mi uzanmıştın,yoksa başkası mıydı işte herneyse), sonra sen '' Belki Mart'ı biz abartıyoruzdur,belki  o kadar da kötü değildir, belki bu sefer iyi şeyler olur'' demiştin. Ben sadece bakmıştım. Bu cümleleri yanımızdaki bedenlere atfetmiştin,biliyordum ama sen de biliyordun işte  ''henüz Mart bitmemişti.'' İçini bu denli umut kaplayan neydi? ( Bu retorik soruy...

BU ASLA BİR ''UMUT VAR'' YAZISI DEĞİL.

Resim
Doğru Yeri Bulmak Üzerine Canım Mart’ın başındayız. Gün döndü mü dersin? Doğru yeri buldurup, evet ora ora, tam da ora! devam et! diyeceğimiz zamanlar yakın mıdır? Bence yakındır. Çünkü depresyonu okumaktan, gözlemekten, dinlemekten yorgun düşüp okuduğunu anlayamayacağın raddeye ulaştırdığında, anlatmanın da cemresi düşer. Yani ki 2 Mart okuyup, dinledin diye üçüncü Mart’ı da dinleyerek geçirmek zorunda değilsin. Yaşadıklarını ufak ufak kusmaya başladıysan, parmağını boğazına sen, en çok da kendin soktuğun için depresyonun hâkimi de sensindir. Yanlış anlaşılmasın, bu asla bir ‘umut var’ yazısı değil. Bu bir otonom öğrenme yazısıdır. Ama biraz kandırılmış bir otonomi. Ocak başı restorana oturup kendin pişir kendin ye gafletine düşmek kadar kendin yaşa kendin anlat yazısı. Hem depresyonumuza ihanet edecek kadar kofiannan değiliz henüz. Unutmayalım ki Kıbrıs hala 1 devlet gibi görünen ama ortası çizik, karnıyarık bi ada. Hem depresyon bana bi bağ verdi. Ben bi salkım üzümü ...

BANA MUTLU BİRİNİ GÖSTER,ALNINDAN ÖPEYİM.

Resim
                     Bence Nazan Öncel bu şarkıyı Mart ayında yazdı. Ben de sana diyorum ki; Bana Mart'ta olan güzel bişey söyle,bi sigara yakıp ağzına koyayım. Nazan kolaya kaçmış çünkü bence birine sigara yakmak daha zor.                                         Bu ahmak ayı bi düşünsene, meyve(!) olarak belki biraz şanslıysan ''çağla'' dedikleri bitki mi olayım erik mi olayım diye karar verememiş yeşil şey ortaya çıkıyor. O bile ne kadar kararsızlık yaşarken kendisini Beyazıt'taki küçük kahverengi keselerde, kız arkadaşının '' aşkuuum çağla çıkmışşş alalım mıııı?'' feryadları sonucu  Siyasal Bilimler fakultesinde okuyan kareli gömleğin elinde buluveriyor.                       İstanbul da Mart'ı hiç sevmiyor inan bana. Çeşitli yıldönümlerimiz de cabası. Hem neden ...

YOĞURT YANIKLARA İYİ GELİR.

Resim
Depresyon geçmiyor Melinda, sadece sütten kestik onu. Memelerimiz biraz şişince yapışacak yine! Bu mektubu sana Kiğılı boxerımla yazıyorum. Biri çizgili diğeri ekose. Üstümdeki çizgili olan. Ama inan bana hiç ama hiç Tarkan’ın Öp klibindeki uyku mahmuru boxer kadar seksi değil. Bi keresinde Fazıl’la Olivium Kiğılı mağazasına gitmiştik. Çünkü Fazıl Fen Bilgisi 3. Sınıf öğrencisi kızlara hava atmalıydı. Eğer Fazıl 3 takım elbise al 2 öde bi yere girdiyse bil ki yakın zamanda hava atılacak birileri vardır. Ben indirim sezonunu daima Fazıl’ın yükselen libido mevsiminden takip ederim. Fazıl dükkâna girer girmez ‘ıyy burası bok kokuyo’ dedi. Sonuçta Kiğılı’nın sahibi Bingöllüdür dedim. Bingöl’ün Genç ilçesinden hem de. Bu durumun pis kokuyu bastıracağı düşüncesiyle kabinlere daldık. İkimiz de Bingöllü olmanın pis kokulu tükana mazeret kılacağını nasıl da konuşmadan kabullenmişiz. İkimiz de Bingöl’de çok fazla keçi eti yendiğinin kokuyu anlatacağını nasıl da bilmişiz. Patrick Süskünd sussu...
Resim
Sevgili Azmi, Duydum. Depresyon seni terketmiş. Terketmiş diyorum çünkü geldiğinde benim kadar bilinçli değildin. Hiç sevinmedim ve bu bir İngiliz Edebiyatı çevirisi değil,Gülşen şarkısı hiç değil. Bir gün saçını boyarken radyoda 16 yaşındayken çok dinlediğin bir şarkı çıkar,nedense çok sevdiğimiz şarkı radyoda çıkınca çok seviniyoruz, hangi şarkı olduğunu söylemicem çünkü bu bizi hiç ilgilendirmez. Saçlarını boyamadığın için bilmezsin-saçının önünü açtırdığın oksijenli suyu saymıyorum- böyle saçlarını tararsın ayrırsın, boyayı sürersin felan. Hah işte tüm bu işlem adımlarını bir bir uygularken düşündüm. Sonuçta düşünmek 16 yaşından beri kurduğu hayallerden sadece ''kırmızı saçları'' gerçekleştirmiş olan biri için çok da derinlemesine bir şey değildir.  Derinlemesine olsa,iki kutu koleston kor ateş kızılını bu kadar dert etmezdi. Ben bunların lafını yapıp yazarken,Berksan yeni şarkısını yapıp Hande Yener'e çoktan verdi,Sıla kafasını çekip rakı sofraları için...
Resim
‘’Ne güzel çocuk , dur bakim azcık daha bakim çok bakim..’’ düşünceleri  içerisindeyken hatunun kolu dürtüverdi. ‘’Yahu Melis şuna ne aşıktı be ‘’ ‘’Hangisine?’’ ‘’Ya şuna işte, dudakları köfte gibi olan’’ ‘’Hıı, neden olmadı?’’ Bu sorunun cevabını dinlemedim. Çünkü Melis dediğimiz (ismini değiştirdim afedersin), şuan evli,mutlu ve çocuklu.  En iyisi yol geçene kadar kitap okuyup,müzik dinlemek.  Depresyondayken bazı mevsimleri kaçırdığından ötürü,bazı meyveleri de kaçırırsın. Kiraz,erik gibi mesela. Ben neyseki karpuza yetiştim. Eve döndüğümde kendimi Ramazanın ortasında buluverdim. Olsundu. Uhrevi de lazımdı. Hem belki de imkansız aşklarımıza pide ve güllaç bassak iyi gelirdi. Çok fazla yürüyüp denize daldığımızda yolda göremediklerimizi görürdük belki.  Rujumuzu değiştirsek, ya da gözümüze gözümüzden başka renkte lensler taksak, tenimizin rengini azcık kırsak güneşte,  tek derdimiz sağdan soldan çıkan kısa tüylerimiz olsa ya da 13 yaşımızdan beri...